Millî Eğitim Bakan Yardımcısı Mustafa Safran ve YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şişman, Eğitim-Bir-Sen’in hazırladığı Yükseköğretime Bakış 2018: İzleme ve Değerlendirme raporuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Genel Başkan Ali Yalçın’ın açılış konuşmasının ardından söz alan Mustafa Safran, çözümün başlangıcının sorunu kabul etmekten geçtiğini belirterek, “Yani siz sorunu kabul etmiyorsanız orada çözüm bulamazsınız. Burada özellikle böyle bir rapor hazırlanması şu açıdan çok önemlidir. Yıllarca aynı kurumlarda çalışan insanlar, o kurumlarda yapmış olduğu işleri içselleştiriyorlar ve kurum korumacılığı ve kurumsal körlük de oluşuyor. Yani biz doğrularımızı, yanlışlarımızı, eksikliklerimizi görememeye başlıyoruz. Her şey doğallığından çıkıp monotonlaşıyor. O bakımdan sivil toplum örgütlerinin, sendikaların hazırlamış olduğu raporlar, bir başka perspektiften bakıldığı için bu anlamda bizim için önem arz ediyor. Eksiklikler oluyor ama bizim burada çıkarmamız gereken noktaların olduğunu kabul etmemiz lazım. Çünkü bir başka göz bakıyor buraya” dedi.
Vakıf üniversitelerinin statüsü gözden geçirilmelidir
Raporda yer alan, yükseköğretimin nicelik olarak arttığına ancak öğretim üyesi sayısında açık bulunduğuna dair eleştirinin iyi bir tespit olduğunu vurgulayan Safran, “Önemli bir tespit. Çünkü biz üniversiteleri öğretim görevlisi yetiştirdikten sonra açmıyoruz. Önce üniversiteyi açıyoruz ondan sonra içine öğretim üyesi doldurmaya çalışıyoruz. Birden çok büyüdü. Bakıldığı zaman dünyanın hiçbir ülkesinde yükseköğretimde böyle bir oran, sıçrama yok. Burada iki şey çok önemli. Biri, vakıf üniversiteleri devlet üniversitelerinin kaynağından insan devşiriyor. Şu ana kadar hiçbir vakıf üniversitesi yurt dışında, yurt içinde asistan yetiştirmedi. Onun için vakıf üniversitelerine konulacak en büyük şartlardan biri bu. Asistanları hep hazır alıyorlar. Hatta biraz daha fazla para verip devlet üniversitelerinden devşiriyorlar. Bu bakımdan vakıf üniversitelerinin statüsü gözden geçirilmelidir” şeklinde konuştu.
Raporda yazılanları, eleştirileri çok yadırgamamak gerektiğini kaydeden Safran, “Yazsınlar. Birileri de bir şeyler söyleyecek. Zaten bana danışarak yazarsa rapor olmaz” ifadesini kullandı.
ABD’ye yurt dışı yüksek lisans ve doktora öğrencileri için yıllık 35 milyon dolar ödüyoruz
Safran, 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun kapsamında, 2005’e kadar 76 yılda 9 bin 689 kişinin, son 10 yılda ise 15 bin 881 kişinin eğitim için yurt dışına gönderildiğini söyledi. Yurt dışına öğrenci gönderilmesi konusunda çalışma yapacaklarını dile getiren Safran, “YÖK Başkanı ile bu konuyu görüşeceğiz. ABD’ye yıllık yurt dışı yüksek lisans ve doktora öğrencileri için ödediğimiz para 35 milyon dolar. Bunu çok reel bir rakam olarak görmüyoruz ve öğrenciler de bize göre rasyonel bir gelişim göstermiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin bize yüklediği bir vebal bu ekonomik olarak. Genelde birleşik doktora yaptırıyorlar, yani yüksek lisansları ve doktorayı birleşik yaptırıyorlar. Yüksek lisansları genel anlamda son derece basit tutuyorlar. Doktorada biraz sıkıyorlar. Yükseköğretim Kurulu’na, Türkiye’nin ekonomik tablosunu da göz önüne alarak bir çalışma teklif edeceğiz. Yüksek lisansı burada yaptıracağız. Bir istisnası var, çok spesifik branşlar var. Türkiye’deki üniversitelerde yüksek lisans olarak açılmamış branşlar var. Bunlar dışında hiçbir öğrenciyi yüksek lisans için eğitim, işletme, iletişim, öğretmenlik, mühendislik gibi alanlarda yurt dışına göndermeyeceğiz. En iyi üniversitelerimizde yüksek lisanslarını yapacaklar, sonra doktora için yurt dışına göndereceğiz. Bizim bundan yıllık kazancımız 20 milyon dolar” diye konuştu.
Öğrencileri Avrupa’ya ve Uzak Doğu’ya yönlendireceğiz
Parametrelere baktıklarında “Neden ABD” sorusunu sorduklarını ama çok mantıklı bir cevap bulamadıklarını kaydeden Safran, Pasifik’te, Uzak Doğu’da dünya sıralamalarına giren onlarca üniversite bulunduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı: “Avrupa’daki üniversitelerin kalitesini hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla bundan sonra biz Türkiye’nin ali menfaatleri gereği ve dış politikada takip ettiği boylam ve enlem doğrultusunda öğrencileri Avrupa’ya ve Uzak Doğu’ya yönlendireceğiz. Bu, hem ekonomik kaynaktır hem de çocuklarımızın belki kültürel anlamda da kendisi gibi olabilme ve kalabilme noktalarında bunun daha faydalı olacağına inanıyoruz. Bunu YÖK Başkanı ile uzun uzadıya konuşacağız.”
Şişman: Eleştiriler yapılırken bazı güzel işleri görmezden gelme gibi bir alışkanlığımız var
YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şişman da rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, “'Türkiye’de yükseköğretim son zamanlarda hızlı bir şekilde büyümeye devam etmiştir. Bu bir süre daha devam edecektir. Türkiye’ye emsal olabilecek ülkelerle karşılaştığımızda daha sağlıklı sonuçlar alırız diye düşünüyorum. Eleştiriler yapılırken bazı güzel işleri de görmezden gelme gibi bir alışkanlığımız var. Yeni YÖK olarak ifade edebileceğim birçok proje geliştirdik. Bu sene açık öğretim kontenjanlarında ciddi bir iyileşme oldu. Bu sene ilk defa yükseköğretime geçişte yeni bir sistem denedik. Yaptığımız bu değişikliklerde maalesef birçok paydaşı, Eğitim-Bir-Sen de dâhil olmak üzere, arkamızda göremedik. Medyada muhalefet olan arkadaşları da bizzat çağırdım. Maalesef meramımızı anlatamadık, pek çok eleştiri aldık” diye konuştu.
Yükseköğretimde arz ve talep açısından son yıllarda büyük gelişmeler olduğunu ifade eden Şişman, şunları söyledi: “Gerek yükseköğretim kurumlarının sayısında gerekse yükseköğretim talep eden öğrenci sayısında ciddi artışlar gündeme geldi. Yükseköğretime başvuran aday sayısı 2006’da 1 milyon 600 bin iken, 2017’de yüzde 35, 2018’de ise yüzde 42 oranında bir artış oldu. Bu hızlı büyümenin getireceği birtakım sorunlar elbette olacaktır. Bunları bir anda çözebilmek mümkün olmayacaktır. Bu yıl örgün öğretim programları için toplam 839 bin 490 kontenjan belirlenmiştir. Açık öğretimde ise 194 bin 430 kontenjan belirlenmiştir. Yani her gelenin kayıt olduğu bir açık öğretim sisteminden belirli bir kontenjan dahilinde öğrenci kaydına dönük bir uygulamaya geçilmiştir. Doluluk oranı ise 147 bin 450’dir. 2018’de kontenjan planlamalarında meslek yüksekokullarıyla ilgili yapılan iyileştirmeler sonucunda sanayinin ihtiyaç duyduğu insan gücü niteliğini artırmak amacıyla rasyonel bir planlamaya gidilmiştir. Bir koordinasyon kurulu oluşturulmuştur. 2017’de boş kalan kontenjan sayısı 214 bin iken, 2018’de 128 bin olmuştur. 2017’de yüzde 76 olan doluluk oranı 2018’de henüz ek yerleştirmeler yapılmadığı hâlde yüzde 84’e yükseldi. Dünya ekonomi formunun 2017 raporunda ülkemiz 137 ülke arasında yükseköğretime erişimde yüzde 94 okullaşma oranıyla dünyada ikinci ülke konumundadır. Dolayısıyla şu anda nitelik konusunu öncelikli konularımızı arasına almış bulunuyoruz. Eğitimin çıktıkları sadece mezun olanların sayısıyla sınırlı değil. OECD ülkeleriyle sınırlandığında elbette cinsiyet ve yaş grupları yönünden yükseköğretimden yararlanma ve mezun sayılarında bazı sayılarda arzu edilen noktada olmayabiliriz ama sürekli bir gelişme eğilimi içinde olduğumuzu da göz ardı etmemeliyiz. Daha fazla doktora yapmış insan gücüne ihtiyaç duyduğumuzu her fırsatta ifade ediyoruz. Yeni YÖK olarak, Türkiye’nin öncelikli alanlarda üstün nitelikli insan gücü ihtiyacını karşılamak üzere ilk defa YÖK 102 Bin Projesini başlattık. Şu anda 2 bin 200 öğrenci bu sistem içinde lisansüstü eğitimi görüyor. Bunların görülmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
Yükseköğretime Bakış 2018: İzleme ve Değerlendirme raporumuz için tıklayınız