Eski nizamın yasakçı, dışlayıcı zihniyetini ve uygulamalarını tarihin çöplüğüne gömen Yeni Türkiye’yi bu millet nice bedeller ödeyerek, tırnaklarını kanatarak tesis etmiştir. Buna karşın eski nizamın karanlık yüzleri, ‘bilimsellik ve çağdaşlık’ ambalajında sattıkları köhne fikirleri, ayrımcı ve dışlayıcı tutumları ile gerici zihniyetlerini dışa vurmaktan; akademik unvanların, popüler kimliklerin, yüksek mevkilerin gizleyemediği bu cehalet ve karanlığı kusmaktan geri durmuyorlar. Milletten her seferinde yedikleri şamara rağmen, maalesef kâh yüksek yargıda, kâh akademik alanda, bir gün tıp dünyasında, diğer gün bir kafede milleti ve değerlerini aşağılamaktan vazgeçmiyorlar.
Henüz birkaç gün önce, İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde bir diş hekimi, sıra bekleyen çarşaflı üç hastanın fotoğrafını çekmiş, bu kişilerin özel hayatlarına müdahale etmekte bir beis görmeyerek sosyal medyada paylaşmıştı.
Bu aymazlığın son örneği, Sakarya İl Millî Eğitim Müdürlüğü’nün düzenlediği bir programa katılan Prof. Dr. Üstün Dökmen tarafından sergilenmiştir. Dökmen, “Nasıl bir pilot sarhoş olmamalı, bir Hıristiyan psikolog haç takmamalı ise rehberlik öğretmeni de başörtülü biri olmaz!”, “Meslek icra edilirken İnşallah, Maşallah, Hayırlısıyla gibi cümleler sarf edilmemelidir!” diyerek başörtülülere karşı ayrımcı, inanca karşı da hayattan dışlayıcı bir tavır ortaya koymuştur. Dökmen’in bu hezeyanları maalesef ilk de değildir.
Antalya’da düzenlenen bir sempozyumda, “Ülkemde ya bilgide ya da ölçme değerlendirmede hata var. Herkesin din dersi 5’tir. Ama bunca hırsız uğursuz nereden çıkıyor? Örneğin Van depreminde din ve ahlak dersinden herkes 5 aldı. Ama kolonları kesen hırsızlar da 5 aldı” diyerek Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerini hedef almıştı. Aynı şahıs, 2015 yılında benzer bir tutumu da Ankara’da göstermiş ve o tavrını da “bilimsel eleştiri” kılıfıyla savunmuştu.
Ön yargılarını bilimsellik maskesiyle gizlemeye çalışan bu köhne kafalara, hezeyanlarını kusabilecekleri kürsülerin, soyu tükenmiş gayrimeşru uygulamaların ruhunu çağırabilecekleri meşru zeminlerin devlet imkânlarıyla sunulmasını, üstelik bir de taltif edilmelerini anlamak mümkün değildir. Milletin kurumları, milletin değerleriyle çatışan, yasakçı zihniyetin temsilcisi olan, özgürlük ve adalet sicili bozuk kişilere devlet imkânıyla milleti aşağılama fırsatı sunmamalıdır.
Eğitim-Bir-Sen olarak, bir kez daha diyoruz ki, hiç kimse eski Türkiye rüyaları görmesin. Kararlı bir mücadeleyle ortadan kaldırdığımız ayrımcı, dışlayıcı, yasakçı zihniyetin yeniden tesis edilmesine bu millet ve bu milletin en büyük sendikası olarak müsaade etmeyeceğiz.
Zalimler için komedi, mazlumlar için trajedi olan bu tiyatronun perdeleri sonsuza kadar kapanmıştır ve bir daha da açılmayacaktır.