Kütahya 2 Şubesi

ÜNİVERSİTE TEŞKİLATLARI 15 BİN YENİ ÜYE HEDEFİYLE KIZILCAHAMAM'DA TOPLANDI

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, terörist devlet İsrail’in yapamadığını yapanların kendilerini eleştirmek yerine operasyonları şova dönüştürüp slogan attıklarını ifade ederek, “Şimdi ‘Yezit’e boyun eğemeyeceğiz’ diyenlere soruyorum: Terörist devlet İsrail ne yaparsa sizin için Yezit olacak? Millete hizmet için çalışanların Yezit olduğu bir yerde otoriteye boyun eğeceksin diyerek övdüğünüz Siyonist İsrail daha hangi katliamları yapmalı ki, sizin için Yezit kabul edilecek? Keser demokrasisine karşıyız. Mesele yolsuzluksa ‘paralel yapı’ KPSS, ÖSS, Polis Okulları sorularını çalmanın hesabını versin. ‘Benden olan hırsız değildir’ anlayışına karşıyız” dedi.

 

Eğitim-Bir-Sen 7. Üniversite Teşkilatları Toplantısı Kızılcahamam’da yapıldı. Toplantının açılışında konuşan Genel Başkan Ahmet Gündoğdu, kadınlar üzerinden bu millete getirilen yasakların başında başörtü olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Bu ülkenin iradesini, değerlerini, geleceğini tokatlamak isteyenlerin müracaat ettiği ilk kapı üniversiteler. Üniversitede antidemokratik uygulamalar ve kadınlara yönelik yasaklar olmuştur. Kadına yasakların başında başörtüsü vardı. 12 milyon 300 bin imzayla ülkeyi darbecilerin bu vesayetinden kurtardık. Darbe ürünü kurullardan biri de YÖK’tür. YÖK eliyle üniversitelere haddi bildirilmişti, üniversite deyince rektör seçimleri konuşuluyordu. Artık üniversitelerde bilim adına örgütlenen Eğitim-Bir-Sen var. Bu düştüğümüz yerden de sizin fedakârlığınızla kalkacağız.”

 

Her İş Yerinde Örgütlenmeliyiz

 

Üniversitelerde, bakanlıklarla kıyasladıklarında örgütlenmede biraz geri kaldıklarını ifade eden Gündoğdu, “Sendikacılığın en önemli boyutlarından biri örgütlenmedir. ‘Gidemediğin yer senin değildir’ ilkesi gereği her iş yerinde örgütlü olmak zorundayız. Her iş yerinde örgütlü olmak, bir sendikanın örgütlenmesi adına ve camiamızın aldığı kararların medeniyet davamızın taşıyıcısı olmak adına önemlidir. Onun için her yerde olmamız ve genel başkan sorumluluğuyla hareket etmemiz lazımdır” diye konuştu.

 

2010 referandumuna kadar 4686 sayılı yasayla ‘sendikacılık yapıyormuş gibi’ olduklarını kaydeden Gündoğdu, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “2009’da Memur-Sen yetkiyi aldığında başkanlar kurulunda konuştuğumuz konu ‘Eğer biz bu iktidardan toplu sözleşme hakkımızı alamazsak bu iktidardan sonra iş başına gelecek olan iktidarlara söyleyecek sözümüz olmaz’ üzerineydi. ‘Bize ya toplu sözleşmeyi verirsiniz ya da biz bir daha bu masaya oturmayız’ kararlılığıyla yola çıktık ve referandum paketine toplu sözleşmeyi koydurduk. Dünyada eşi benzeri olmayan iş güvencesiyle ile toplu sözleşme hakkını hep birlikte elde ettik.”
 

2. Toplu Sözleşme masasına mağduriyetleri gidermek, çalışanlar arasında eşitliği sağlamak ve geleceğe ışık tutmak amacıyla oturduklarını dile getiren Gündoğdu, “İlkokul, ortaokul mezunu işçi kardeşim emekliye ayrıldığında maaşının yüzde 95’ini almaya devam ederken, memur neden yüzde 50’sini bile alamaz, emekliye ayrılmak istemez sorularına cevap aradık. Bunun cevabı taban aylığa zam olarak çıktı. 4/C’lilere yüzde 48 oranında zam aldık. Şimdiyse emekliye kadar iş güvencelerini temin etmiş olduk” şeklinde konuştu.

 

Geliştirme Ödeneği İdari Personele de Verilmelidir


Geliştirme ödeneğinin devam etmesi için söz aldıklarını belirten Gündoğdu, şunları söyledi: “Geliştirme ödeneğinden genel idare hizmetleri sınıfı çalışanlarının da faydalanması için çalışmalarımız devam ediyor. Son iki dönemdir toplu sözleşme görüşmelerinde geliştirme ödeneğinin üniversitelerde görevli idari personele de verilmesini talep etmiştik. Geliştirme ödeneğinin öğretim elemanları yönünden devamını sağladıktan sonra bunun üzerine yoğunlaşacağız. Üniversitelerde üye sayımız 23 bin, hâlâ yetkili değiliz. 15 Mayıs’a kadar yeni 15 bin üye ile yetkiyi alıp 16 Mayıs’tan itibaren isteklerinizi genel merkeze gönderin, biz de toplu sözleşme masasına taşıyalım. Biz gücü ne olursa olsun zalimin karşısında olmaya, güçsüzlüğü ne olursa olsun mazlumun yanında olmaya karar vermiş bir örgütüz ve bu kıyamete kadar böyle olacak. Bütün faaliyetlerimizi bu misyonla yürütüyoruz. 28 Şubat sürecinde üye sayımız çok azdı. Ama yüreğimiz üye sayımızın çok ötesinde postmodern darbecilerin karşısında, ortak akıl mitingleriyle alanlardaydık. Türk demokrasisinde şeytan taşlamanın en önemli kanıtı ortak akıl mitingleriydi. Bunun da öncüsü bizdik. Birinci Meclis’le bu millet hep gurur duydu. Ama tek parti diktatörlüğü, 18 yıl ezanın Arapça zannedilerek Türkçe okutulduğu, camilerin ahıra döndürüldüğü o kirli dönemlerden çok partili ortama geçiş ve Menderes’in ezanı orijinaline döndürerek yapmış olduğu iyiliğin korkusu 60 darbesidir. Mustafa Kemal’in ‘Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir, bu meclis eliyle yürütülür’ sözü, 1961 Anayasası’nda ‘belli kurullar eliyle yürütülür’ anlayışına döndürülmüştür. Darbe ürünü kurullar oluşturarak bu milleti 10 yılda bir dövme yetkisini Anayasa’ya vermişlerdi. İşte bu vesayetçi anlayıştan kurtuluş 2010 referandumuyla olmuştur.”

 

Utanç Verici Bir Yasaktan Kurtulmanın Öncüsü Olduk


Kamuda kadınlara yönelik kılık-kıyafet özgürlüğünün yüzde yüz Eğitim-Bir-Sen’in, Memur-Sen’in projesi olduğunu vurgulayan Ahmet Gündoğdu, “Ana muhalefetin oyunun bile 11 milyon olduğu bir ülkede 12 milyon 300 bin imza ile önce yasakçılara ‘oturun oturduğunuz yerde’ diyerek onları durduran, sonra sivil itaatsizlik eylemiyle yasağı kamu dairelerinden kaldıran, sonra da Sayın Başbakan’ın milletin iradesini yansıtan dilekçelere olumlu bakmasıyla utanç verici bir yasaktan kurtulmanın öncüsü olduk. Karşı çıktığımız projelerden biri de Taksim Gezi Parkı olaylarıydı. Kimsenin gezmesine, Taksim’e çıkmasına karşı değiliz. Ağaç da, kâinat da insan için yaratılmıştır. İnsana hizmet edecekse ağaç kesilebilir. Önemli olan ağaç dikmeye devam etmektir, yeşili teşvik etmektir. Ama Taksim’de 9 ağacın yerinden sökülerek başka yere götürülmesine ve iki ağacın kesilmesine gösterilen tepki ‘Ağaç bizim onurumuzdur’ oldu. Bunu diyenlerin Yalova’daki 148 ağaç kesilirken onurlarının nerede olduğunu soruyorum. Meselenin ağaç meselesi olmadığını, Siyonizmin, emperyalizmin Türkiye’de ameliyat yapmasının payandası olduğunu bugün çok daha iyi anlıyoruz” ifadelerini kullandı.

 

‘Benden Olan Hırsız Değildir’ Anlayışına Karşıyız


‘Paralel yapıya’ yönelik operasyonlara da değinen Gündoğdu, “Kim hangi koltukta oturursa otursun, hukuk önünde eşittir. İslami cemaatlerin görevi küresel operasyonların içerisinde oluyormuş, terörist devlet İsrail’in yapamadığını yapanların kendini eleştirmesi gerekiyor. Bunu yapmak yerine operasyonları şova dönüştürüp slogan atıyorlar. Şimdi ‘Yezit’e boyun eğemeyeceğiz’ diyenlere soruyorum: Terörist devlet İsrail ne yaparsa sizin için Yezit olacak? Millete hizmet için çalışanların Yezit olduğu bir yerde otoriteye boyun eğeceksin diyerek övdüğünüz Siyonist İsrail daha hangi katliamları yapmalı ki, sizin için Yezit kabul edilecek? Almanya’dan ve ABD’den eleştiri geliyor. Ey Almanya! Hamburg’da yapılan faili meçhul cinayetleri ne zaman aydınlatacaksın. Ey ABD! Elinde çakı bile olmayan bir siyahînin öldürülmesi ile başlayan eylemlerin yüzde biri Türkiye’de olsa ne yapardınız? Bizim Almanya’dan, ABD’den, Avrupa’dan alacak dersimiz yok. Keser demokrasisine karşıyız. Mesele yolsuzluksa ‘paralel yapı’ KPSS, ÖSS, Polis Okulları sorularını çalmanın hesabını versin. ‘Benden olan hırsız değildir’ anlayışına karşıyız.”

 

Yetim Projesi


Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, İHH ve Eğitim-Bir-Sen tarafından başlatılan “Yetim Projesi”ni önemsediklerini söyleyen Ahmet Gündoğdu, şunları kaydetti: “Yetim Projesi’nin, üniversitelere yayılması lazım. Yetimin malına kim göz dikerse ona gereken cevap verilmelidir. Eğer biz yetime sahip çıkmazsak onlar organ, fuhuş mafyasının eline düşecek, misyonerlerin kancasına takılacak. Yoksullukla mücadele etmek zorunda kalacaklar. Biz onlara sahip çıkmalıyız. Bu konuda duyarlı olmanızı bekliyorum. Dünya mazlumlarına sahip çıkmalıyız. Bu, emperyalizmle mücadele etmek ve Siyonizm’e karşı çıkmaktır. Türkiye ve Memur-Sen olarak insani yardımlarda dünya birincisiyiz. İnsan hakkı ihlallerinden Batı’nın nasıl sınıfta kaldığını görüyoruz. Bu anlayışla Suriye’ye, Telafer’e, Doğu Türkistan’a, Filipinler’e, Bosna-Hersek’e, Kobani’ye yardım yaptık. Bizler mazlum nerdeyse onun yanında olmalıyız. Mazlumlar arasında ayrım yaparak bir yere varamayız.”